Usta oyuncu Yıldız Kenter öğrencilerine spor yapmalarını sürekli tavsiye etmiş ve kendisi de hayatı boyunca spor yapmayı ilke edinmişti. Sanatını daha iyi yapabilmek için spor yapmanın görevi olduğunu söyler ve daha çok çalışabilmek için egzersiz yapardı. Sağlık sadece sanat için değil bütün disiplinler için ön koşul. Ancak sanat ve sporun bunun ötesinde var olan ortak yönleri yadsınamayacak kadar çok. Öncelikle ikisi de özveri gerektiriyor. İnsanlara su, ekmek sağlamayan bu aktiviteler, sağlıklı olmak için spor yapmak veya boş zamanlarını değerlendirmek için sanat yapmak nasıl olur da insanlığa faydalı olabilir. Bir yüzücünün yıllarca üstün bir disiplinle vücudunun sınırlarını zorlayarak, bir nevi dünyevi zevklerden vazgeçerek, istediğini yemeden, istediği kadar uyumadan, tembellik denizinde yüzemeden geçen yılların sonunda hiç kimsenin ulaşamadığı rekorlara ulaşmak, rakiplerini geçmek, yarışmak, yarışmak, yarışmak, rekabetin olduğu yerde hırs ve agresiflik varken sportmen olmanın gereği bu duyguları bertaraf edebilmek... Canın acır, canın gerçekten çok acır. Boğaz yarışları elemelerinde 800 metre yüzmem gerekiyordu ve ben bitirdiğimde kendimi ejderha gibi hissediyordum; alamadığım nefes, şişmiş dalak ve havuzu buharlaştırdığını düşündüğüm sıcaklıkla. Benim tecrübem sporcuların çalışma ve çabaları dikkate alındığında devenin kulağındaki sinek kadar. Bir insan bunu kendisine neden yapar? Hayranlar için mi? Sanatçının ya da sporcunun hayranının olması; yapılan esere ve gösterilen çabaya hayranlıktır. Hayranlık örnek gösterilmeye sebep olur ve hayran olunan, örnek olmak zorundadır. Çünkü tevazu hayranların en çok hayran olduğu değerdir. Bu hayranlık medeni toplum demektir. Çünkü sanat ve spor, medeni toplumda var olabilir. Sanatın alınganlığı spor için de geçerlidir. İhtiyaç duyulmadığını düşündüğü, itibar görmediği ortamı terk eder. Peki, toplum sanata ve spora neden ihtiyaç duyar? Çünkü toplum ileriye doğru gittiğini, başarılı olduğunu, uygar olduğunu, uluslararası arenada olduğunu, sağlıklı olduğunu, mutlu olduğunu görmek ister. İstediğiniz kadar bina, yol, köprü açılışı yapın hiçbirisi Dünya Şampiyonası ya da Olimpiyatlar kadar zevk vermez. Ya da uluslararası sanat festivali kadar. Çünkü başarı, gelişmişlik; sanat ve sporla ölçülebilir. Bir başka ortak özellikleri terapi yani rahatlama sağlamasıdır. Hayatın içerisinde savaşlardan, kirlilikten, yalandan, riyadan, kötülükten kaçış istasyonlarıdır. Sanatın ve sporun her dalı, o konu ile ilgilenmeyi ve o konuya odaklanmayı gerektirir. Bu da insanın kendisine verebileceği en güzel ödüllerdendir. Güven verir. Hem özgüven sağlar, hem karşıdaki insana güven verir. Takdir edilme, beğenilme, özel hissetme en temel arzularına da cevap verir. Üstelik sanat ve spor, çağa göre değişen beğeni algılarına sahiptir. Gelişen toplumda malzeme bilgisi, dijital argüman ve seküler düşünce sanat eserine bakış açısını sürekli değiştirmiştir. Sanatçının görevi çağının gereklerine göre düşünmesini ve çağının sorunlarını mesele edinmesini gerektirir. Sporcu ise gelişen ve değişen dünyada yeni spor dalları, yeni disiplinler edinmelidir. Sanat ve spordaki gelişmeler toplumsal gelişmelerin doğal bir yansımasıdır. Sanat ve sporun kurumsallaşması ayrımcılığa karşı bir direniştir. Dil, din, cinsiyet, ırk, ren, yaş vs. ayrımının yapılmadığı ortamlardır. Bunun kazancı da barış ortamıdır. Bir başka özellik ise sanat ve sporla uğraşan insanların çok güzel insanlar olması. Güzel oldukları için mi sanat veya sporla uğraşıyorlar, sanat veya sporla uğraştıkları için mi güzeller bilmiyorum. Suadiye Bükü yüzücüleri ile yüzmek bu yüzden çok keyifli. Çünkü güzel insanlarla vakit geçirmek büyük ayrıcalık. Sonuç olarak asıl görevimiz sağlıklı nesiller yetiştirmektir. Bir bilginin dediği gibi 'Çocuklarımıza güzel bir dünya bırakmak değil, dünyaya güzel çocuklar bırakmak' hedefimiz olmalı. Hedefe ulaşmak için sanatla ilgilenmek ve spor yapmak gerektiği de malumunuz. Sanat ve spor seven güzel çocuklarımız olması dileği ile…