İspanya kıyılarına gelen Tarik Bin Ziyad, askerlerini gemiden indirip İspanya kıyılarının tepelerine çıkarır. Askerlerinin gözleri önünde gemileri yaktırır. Denizdeki yangını şaşkınlık içinde seyreden askerlerine 'Arkanızda düşman gibi deniz, önünüzde deniz gibi düşman. Hayatta kalabilmek için bu savaşı kazanmalısınız' der.
Bu hikayenin çok daha fazla dramatiklerini okumak da mümkün. Hatta gemilerin yakılmadığı yönünde rivayetlerde bir hayli fazla. Ancak 800 yıl süren Endülüs hükümdarlığı birçok tarihçiye göre Reform ve Rönesans'ın başlangıcına vesile olmuş, doğu kültürü batıyı yönlendirmiştir.
Birçok giden için gemileri yakmak kolay değil. Arkada deniz gibi aldatılmışlıklar, kırgınlıklar, hayal kırıklıkları; önde deniz gibi kuşkular, korkular, yalnızlıklar. Ya da arkada dostluklar, paylaşımlar, yaşanmışlıklar, iyisi ile kötüsüyle senin olan hayat, önünde heyecan, merak, yeni planlar, yeni yaşanacak hayat.
Yaşadıklarımız mı bizi yönlendiriyor, yaşayacaklarımız mı? Psikologlara göre merak etmeyi bıraktığında beyin yaşlanmaya başlıyor, fonksiyonları zayıflıyor. Bir de umut! Umudumuz var oldukça hayata karşı durabiliyoruz. Umudu olanların yaşama arzusu ve kendini gerçekleştirme istekleri daha fazla. Demek ki merak etmeyi ve umudumuzu yitirmemeyi başarabildiğimiz sürece yolcu olabiliriz.
Her yolculuk arayış, kaçış, tutunamamak değildir üstelik. Bazen kendini güvende hissetmek için bazen güvenli ortamından çıkma arzunu, özgürlük çağrışımlarını duymak için gidersin. Sıradan hayatın özgürlüğünü elinden alması gibi güvende ama hapiste hissettiren yönünden kurtulmak arzusudur yol.
Doğuda yolculuğun sebebi mistik arayışlar, ruhani çıkmazlar, ilahi güçler, arayışlar, masallar, efsaneler ve maneviyattır. Ateş kuşu Zümrüdü Anka aranır, Dede Korkut hikayelerinde yurt aranır, Şahmeran aranır, Şamanlar rüyalarında ruhları arar, astral yolculuklar, translar, meditasyonlar hep manevi arayışın yolculuklarıdır.
Batıda ise yolculukların sebebi maddidir. Keşifler çağı yağmacılığın ve sömürgelerin, başka insanların hayatının çalındığı çağın başlangıcıdır. Batının doğuya yaptığı yolculukların maddi getirileri aranır. Manevi Mısır dünyasının mistik mumyaları, firavunları batının arayışlarının yağmalanmış halidir. Ancak bununla birlikte batı yağmalayabildiği doğu kültürüne de yolculuklar yapar. Budha, bu kadar pazarlanabileceğini, fitnes salonlarının yoga salonlarına dönüşeceğini, dünyanın gurudan geçilemez hale geleceğini bilseydi, maneviyatın nasıl maddi olarak pazarlanabildiğine şahit olsaydı ne yapardı acaba?
Ama artık dünya çok küçük. Bu da dünya pazarına ulaşmak çok kolay anlamına geliyor. İnovasyon dedikleri yaratıcılık demek değil, keşfedilmemiş yada keşfedilmiş ama geliştirilebilir para kazanma yöntemleri bulmak demek.
Para kazanmanın ilk hedef olduğu bu gerçek dünyada mistik yolculuklar yapmak imkansız. Başımı alıp gitmek istiyorum diyorsanız önce güzergah üzerindeki otelleri pansiyonları internetten araştırmalı, sitelerden yorumları okumalı, nerede kalınır ne yenir ne içilir araştırmaları yapıp ruhani yolculuğunuzda kazıklanmama önlemlerini almalısınız.
Hiçbir yolculuk artık manevi değil. Sorunlardan kaçış, yeni ekmek kapısı, kendini güvende hissetme arzusu her şey yolculuğun sebebi.
Bir sanatçı için yolculuk ise tıkanmışlıktan kaynaklanır çoğu zaman. Hayat tükenirken yapması gerektiğini düşündüklerini, yapmak istediklerini hala yapamamış olması korkusundan.
Rus yazarların kitaplarını kaç yılda yazacakları ve ne zaman öleceğine dair tahminleri kitaba başlama hazırlıklarından sadece biri ama en gerçekçi olanı. Bu dünyada olmasının bir sebebi ve ona verilmiş bir görev olduğunu düşünen sanatçı için yol ve yolculuk her zaman olması gereken.
Kaç kişi 'kaç yıllık ömrüm kaldı acaba ve bu sürede kaç kitap yazabilirim' diye düşünür ki!
Ya da 'gidebileceğim ruhuma en uzak yer neresidir' diye...