'Asla gam etmeyeceksin...'
Kulaklarımda çınlayan bu sözü beni teselli etmek için söylemişti.
Usta sanatçı olmak ya da bir sanatçının usta olmasındaki ölçüt, yaptığı eserlerin çok güzel olması ile sınırlı değildir. Turhan Ekici'nin neden çok güzel bir insan olduğunu, ne kadar duyarlı ve hassas olduğunu anlatmak istiyorum ama maalesef anlatacak kelimeleri bulamıyorum.
Portremi yapması bir ay sürmüştü. Haftada üç ya da dört gün atölyesine gider saatlerce sohbet ederdik. Bir yandan da portremi yapardı.
'Gel sana saz çalayım, dağıtalım başındaki dumanları...'
Turhan Ekici gibi bir usta için benim portremi yapmak tabii ne bu kadar zaman alırdı ne de onun bu kadar çok zamanı vardı. Ama o güzel insan aslında benim yanımda olarak beni teselli ederek dertlerime ortak oluyordu.
'Daha bitmedi bu resim, gene gelmelisin...'
'Sen hala iyileşmedin' diyordu aslında. İyi etmek istiyordu beni, sıkıntılarımdan kurtulmama yardımcı olmak.
'Atölye ne kadar karanlıktı sen gelince aydınlandı birden...'
Geldiğine sevindim demenin, dostlarını sevmenin sözleriydi. Tabii bu sözler kocaman gülüşüyle daha da değerli olurdu.
Portremi yapma süresi uzun olunca portre nasıl yapılır diye öğrenmek isteyenlerin, usta nasıl çalışıyor, renkleri nasıl kullanıyor diye merak eden sanatçıların, dostlarının, arkadaşlarının iltifatlarına karşı her zaman tevazu ile 'Sen bunu yaparsın, daha güzelini yaparsın yeter ki iste' diyen, diyebilen güzel insan.
Resim yaparken gözlerini kısardı. Elindeki fırça havada desenler çizer nereye dokunacağını boşlukta arar gibi dolaşır sonra en doğru yere en doğru kalınlıkta en güzel vuruşla dokunurdu. Fırçanın dokunup geri çekilme süresi dolunca sanki orkestra şefi selam verecek ve alkışlayacağım gibi beklerken ben, o vakur ve yaptığından memnun gülümserdi. Aslında gülümserken hatırlamıyorum. Hep kocaman gülüyordu. Evet, o her zaman kocaman gülüyordu ve gülüşüyle güven veriyordu, sıcacık dostluk veriyordu.
'Biz hepimiz aynı havuzun içerisindeyiz. Birisi çirkin ve kirli bir şey yaptığında havuz kirleniyor ve kirli havuzda yüzüyoruz. Havuzu kirletenler beni de kirlettiklerinin farkında değiller...'
Sitem etmezdi ama sanatın kirlenmesine de çok üzülürdü. Dostları doğrusunu bulmak için ona danışırlardı, sanatçılar eserlerini değerlendirsin eksiklerini göstersin diye ona danışırlardı, öğrencileri neye nasıl bakmaları gerektiğini göstersin diye ona danışırlardı.
Bir de fıkraları. Her olayın bir fıkrası vardı mesela. Doğru rengin nerede nasıl olacağının, fazla boya kullanmanın, yaptığına aşık olmanın, beğenmediğini anlatmanın, beğendim ama daha fazla çalışmalısın demenin, iyi adam ama yeteneksiz demenin, yetenekli ama beş para etmez demenin fıkrası vardı. Zeki insandı vesselam.
Hayatı da severdi yaşamayı da üretmeyi de. En değerlileri evlatlarıydı. Gözleri parlardı anlatırken 'Kerataları'. 'Çok güzel yemekler yapar hanım, dünya iyisidir' derdi çok sevdiği eşi için.
Dostları ise benim gibi hep sevildiğini hissetti.
Şimdi ise ne diyeceğimi bilemiyorum. Anlatmaya çalışırken bile boğazımda düğümleniyorsun güzel dostum.
Bu kaybı yaşamışken nasıl gam etmem Turhan Ekici...